1.Ahmet Han


Osmanlı hanedanından on dördüncü padişahtır. III. Mehmet ile Handan Sultan’ın oğludur. 18 Nisan 1590′da (22 Cemaziyelahir 998) Manisa’da doğdu. 22 Ocak 1603 (18 Recep 1012)’de tahta çıkmıştır. Bâyezid ile başlayan ve Fatih ile kanunlaşan kardeş öldürme geleneğini kaldırmış, bu suretle büyük oğlun saltanata geçmesi usulü yerine hanedanın en yaşlısının tahta çıkması usulünü koymuştur. Böylece ölümünden sonra Osmanlı tahtına kardeşi Mustafa geçmiştir.

Yönetimi büyük bir enerji ile eline alan I. Ahmet, III. Murat ve III. Mehmet zamanlarında devletin siyasetine karışmak suretiyle fena sonuçlara sebep olan büyükannesi Safiye Sultan’ı saraydan uzaklaştırmıştır. Bu sırada Osmanlı İmparatorluğa İran ve Avusturya ile savaş halinde bulunuyordu. İranlılar Erivan, Akçakale ve Kars’ı almışlardı. I. Ahmet Cağalazâde Sinan Paşa’yı Doğu, Sadrazam Malkoç Yavuz Ali Paşa’yı da Avusturya cephesi komutanlığına göndermiştir. Sadrazam’ın Belgrat’ta ölmesi üzerine Lala Mehmet Paşa sadrazamlığa getirilmiş ve bu cephenin komutanlığı da kendisine verilmiştir. Yeni sadrazam Budin üzerine yürürken Avusturyalılar ‘ın çekilmesi üzerine Peşte’ye giderek düşman tarafından tahrip edilen köprüyü tamir etmiş ve Vaç Kalesi’ni almıştır. Estergon’u kuşatmış, alamayarak geri dönmüştür.

İran cephesi komutanı Cağalazâde Sinan Paşa 1604 yılı Haziran’ında hareket etmiş ve Anadolu’da Celâlilerin kimisini şiddet ve kimisini de güzellikle elde ederek Osmanlı ordusunu kuvvetlendirmiştir. Osmanlı ordusunun yaklaşması üzerine Şah I. Ab-bas geri çekildiğinden Sinan Paşa Karabağ’da kışlamak istemiş ise de orduda ileri gelenler buna itiraz etmişler, bu yüzden Van’a çekilmiş ve askerini, kışı geçirmek üzere elverişli gördüğü yerlere dağıtmıştır. Şah I. Abbas, bunu fırsat sayarak ansızın Van’a saldırmış, Sinan Paşa güçlükle Erzurum’a kaçabilmiştir.

Sinan Paşa, ilkbaharda yeniden ileri atılmış, Selmas’ta İran kuvvetleriyle karşılaşmıştır. Başkomutan’ın emrini dinlemeyen Erzurum Beylerbeyi Köse Sefer Paşa, arkasından gelenlerle birlikte düşman ordusunun üzerine atılmış, ilk saldırıda başarı kazanmışsa da, sonra yenilmiş ve savaş alanında ölmüştür (9 Eylül 1605). Bu yenilgi Osmanlı ordusunun manevî kuvvetini sarsmış, ordunun büyük bir kısmı emir beklemeden dağılmıştır. Yanında ancak birkaç bin yeniçeri ve sipahi ile kalan Sinan Paşa, Van’a çekilmek zorunda kalarak burada kederinden ölmüştür. İranlılar bu savaş sonucunda Gence ve Şirvan’ı işgal etmişlerdir.

Osmanlılar ve Avusturyalılar uzun süren harpten yorulmuşlardı. Fakat Osmanlılar Estergon’un alınmasını lüzumlu gördüklerinden Sadrazam Lala Mehmet Paşa’nın komutası altında yeniden sefere çıkılmış, 4 Kasım 1605′de Estergon alınmıştır. Bu arada Bocskai da Uyvar’ı almış Tiryaki Hasan Paşa da Wessprim ile Palota’ya girmiştir. Bu başarılar üzerine Lala Mehmet Paşa tarafından Peşte’de Bocskai’a törenle Erdel ve Macar tacı giydirilmiştir. Lala Mehmet Paşa, Anadolu’daki Celâklerin yaptığı zorbalıklar yüzünden, bu başarıları yeter görerek geri dönmek zorunda kalmıştır. Lala Mehmed Paşa, Avusturya’ya karşı bir sefer daha yapmak ve bütün Macaristan’ı elde etmek amacında iken, Derviş Paşa’nın çevirdiği entrikalarla Doğu cephesine atanmıştır. Sadrazam buna çok üzülerek, hasta düşmüş, bir zaman sonra da ölmüştür. Yerine Derviş Paşa sadrazam olmuştur.

Avusturya cephesinde Kuyucu namı ile andan Murat Paşa komutanlık etmiş ve bu cephede barış yapmak yetkisi de kendisine verilmiştir. Kuyucu Murad Paşa her şeyden önce Anadolu’da Celâli ayaklanmasını bastırmanın doğru olacağına inanmış bulunduğundan, Budin’e giderek düşmanla barış hususunda anlaşmış ve Budin Beylerbeyi Kadızade Ali Paşa ile Budin Kadısı Habil E fendi’yi bu iş ile görevlendirmiştir. Osmanlı ve Avusturya delegeleri Komorn ve Estergon arasında bulunan Zitvatorok’ta toplanmışlardı. Buraya Bocskai’nin elçileri de gelmişlerdi. Bu suretle 1606 yılının Kasım’ında, Osmanlı imparatorluğu için bir dönüm noktası olan, eşit şartlar altında 17 maddelik Zitvatorok Antlaşması yapılmıştır.

I. Ahmed zamanında Celâlî ayaklanmaları genel bir olay şeklini almış, tımarlı sipahi teşkillerinin düzeni tamamıyla bozulmuş, bunların yerine Seğmenler türemiş, güvenlik fena bir duruma girmiştir. Celâliler ile ancak Zitvatorok Antlaşmasından sonra ciddi bir şekilde ulaşılabilmiştir. Bu işle Kuyucu Murat Paşa ve emrinde bulunan Kanije kahramanı Tiryaki Hasan Paşa uğraşmışlarda:.

Kuyucu Murat Paşa, Celâlîlerin en tehlikelisi olan Canbulatoğlu Ali Paşa’yı yok etmeye karar vermiş, yolda Muslî Çavuş ve Cemşid adlı Celâlî başlarının kuvvetlerini dağıttıktan sonra 1607 yılı Ekimi’nde Beylân’da Dürzi Emîri Maanoğlu Fahreddin’in de yardım ettiği Canbulat’ın kuvvetlerini büyük bir bozguna uğratmıştır (24 Teşrin-i evvel 1607). Canbulat bu yenilgiden sonra, Sultan Ahmet’e sığınmış, affedilerek Temeşvar’a atanmışsa da sonra Belgrat’ta öldürülmüştür.

Kuyucu Murat Paşa, Celâlî ayaklanmasının bastırılmasında çok kurnazca davranmış, bunların bazılarını büyük bir şiddetle yok ederken bazılarını da affeder gibi görünerek bu tehlikeli ve çetin işin bastırılmasını kolaylaştırmıştır. Bu arada Kalenderoğlu da affedilmiş ve Ankara sancağına atanmış ise de, şehrin kadısı Vildanzade Ahmet Efendi Kalenderoğlu ‘nun şehre girmesine engel olmuştur. Kalenderoğlu bir zaman sonra, eşkıyayı tepeleme hareketi yüzünden, kendisine katılanlarla kuvvetlenerek, Bursa ve Manisa dolaylarında korku^salmaya ve Üsküdar’a kadar bütün Anadolu’yu Osmanlı İmparatorluğundan ayıracağını söylemeye başlamıştır. Canbulat tehlikesini ortadan kaldıran Kuyucu Murat hemen Kalenderoğlu’nun üzerine yürümüş, Kalenderoğlu da kuvvetleriyle sadrazamı karşılamak üzere harekete geçmiştir. Göksün yaylasında, Alaçayır’da, meydana gelen savaşta Kuyucu Murat Paşa Celâlî kuvvetlerini dağıtmıştır (5 Ağustos 1608). Kalenderoğlu, arkasından gelenlerin pek azı ile İran’a’ kâçabilmiştir.

Sadrazam, bundan sonra yalnız Orta-Anadolu’da eşkıyayı temizleme hareketine girişmiş ve İçel’de Muslî Çavuş ve Saruhan’da Yusuf Paşa gibi kuvvetli Celâlî başlar mı da ortadan kaldırarak Anadolu’yu temizledikten sonra, doksan yaşında olduğu halde, I. Ahmet’in kendisine beslediği güven dolayısıyla, İran seferine çıkan ordunun başkomutanlığına atanmıştır. Kuyucu Murat Paşa İran’la uzlaşmak istemiş, fakat bunu başaramadan öldüğünden, yerine gelen Nasuh Paşa, Osmanlılara 200 yük ipek vermek ve Ferhat Paşa Antlaşması’na_ göre İran’dan alınan yerlerin bırakılması şartıyla, İran’la bir antlaşma yapmıştır.

Bu sırada Dürzî Emiri Maanoğlu Fahreddin ile Şam muhafızı Hafız Ahmet Paşa uğraşmış ise de, onu tamamıyla tepeleyememiştir. Osmanlı ordusu âsilere karşı Ayn Rahle’de, Merc Pasin’de başarı kapanmış; ancak Deyrülkamer’i zaptedememiştir.

I. Ahmet zamanında Akdeniz’in güvenliğini sağlamak hususunda da çalışılmış, Malta ve Floransa korsanlarıyla başarılı çarpışmalarda bulunulmuştur. Bu arada Kıbrıs sularında Malta korsanlarının 10 kalyonu ile çarpışılarak, bunların altısı ele geçirilmiştir. Bunların arasında Türklerin “Kara Cehennem” dedikleri çok büyük Bir kalyon da vardı (1609).

Osmanlı donanması Akdeniz korsanlarıyla uğraştığı sırada Kazaklar, Karadeniz’e inerek, Sinop’a baskın yapmışlar ve şehri yağma ederek kaçmışlardı. Karadeniz kıyıları muhafızı Şakşakî İbrahim Paşa, Kırım’dan da yardım alarak, haydutları Don Nehri ağzında beklemiş ve bunları darmadağın ederek, yağma edilen eşyanın büyük bir kısmını kurtarmıştır.

Yine bu sıralarda Lehistan’la Kazakların saldırganlığı yüzünden, savaş patlamak üzere iken, Lehlilerle anlaşılmış ve Dinyester Nehri üzerinde bulunan Bussa’da bir antlaşma yapılmıştır (Eylül 1617).

İran’ın yüklendiği 200 yük ipeği göndermemesi ve Osmanlı elçisi İncili Mustafa Çavuş’tan bir haber gelmemesi yüzünden, İran’a yeniden savaş açılmış, boşuna harcanan gayretlerden sonra, Nasuh Paşa Antlaşması’nın esasları üzerine I. Ahmet’in ölümünden biraz sonra, Serav Antlaşması yapılmıştır (Eylül 1618).

I. Ahmet uzun süren bir mide hastalığı sonunda ölmüştür. Yaratılıştan şairdi ve şiirlerinde Bahtî takma adını kullanırdı; hattatlığa da kabiliyeti vardı. Dindar olduğu, av ve cirit sporlarım sevdiği de söylenir. Bazı tehlikeli sipahi ayaklanmalarının bastırılmasında, Derviş ve Nasuh paşaların öldürülmelerinde gösterdiği azim ve şiddet devlet işlerinde kan dökmekten sakınmayacak kadar irade sahibi olduğunu gösterir.

Zamanında tütün tiryakiliği çok yayılmıştır. Yine bu devirde Eflâk ve Boğdan’a Fenerli Rumlardan voyvodalar atanmağa başlanmıştır. İstanbul’da mimar Mehmet Ağa’ya yaptırdığı cami Osmanlı mimarisinin en güzel anıtlarından biridir.





--------------------------------------------------------------------------------

0 yorum:

Yorum Gönder