UÇ BEYLERİ

Serhad kal’alarında, mazgallarda düşmanı gözleyen, fırsat kollayıp akınlara giden, doyumluklar ve ganîmetlerle dönen uç beylerinin kahramanlık devri geçmiş ise de vatan ve îman aşkı ile iç ve dış düşmanların sinsi faaliyet ve salvetlerini göğüsleyici olmakta devam eden uç beylerinin kahramanlık ve savaşları bitmiş değildir. Kimdir bu uç beyleri ve kime karşı kılıç sallamakta bulunuyorlar?

Moskofa göz kırpan, taassubu iman sayan, ahlâkı menfaate satan, mâzîye düşmanca saldıran, târihi ayaklar altına alan, gaddarlığı adâlete üstün tutan, sahtekâra taviz veren, çirkinliklere şirinlik muskası takan, vatan sathında vatansızlık yarışı eden, her nâmerdle gırtlak gırtlağa cenk eyleyen uç beyleri tanıyorum...Kimler mi? Söyliyemem. Zîra bu yiğitler, Hakk içini Hakk’ a hizmet için mücadele veren ismini resmini ancak baş koyduğu Hakk’tan gayrısına bildirmeyen meçhûl kahramanlardır.



***



Hiçbir milletin yenilenmekten, teceddütten baş çeviremeyeceği ve zamanın akışına karşı gelemeyeceği ve gelmemesi gerektiği bir tabiat zarûretidir. Ancak, gerek teknik, gerek sosyal ilerlemelerin millî tempoya ayarlanması ve bir süzgeçten geçirilerek red veya kabûl edilmesi şarttır.

Bir yerde inklılâplara, ‹Dur!› denmeyen cemiyetler istikrara, sağlam ve oturmuş bir yapıya kavuşmaktan ümit kesmelidir.

Memleketimiz, bilhassa Tanzîmat’tan bu yana devamlı bir silkinme, daha doğrusu bir kendini inkârın modalaşmış baskısı altında kaldığından, irfan hayatımız da zikzaklı ve muvazenesiz bir çalkantı içinde aramaya ve yol almaya çalışmaktadır.

Amma, almakta olduğu ve alması gereken yolu biliyor mu?

Asırlardır cemiyetin iliğine kemiğine işlemiş değerleri irfan hayatımızdan silip atarken yerine ne koyduk? Ya da neleri koymak gerektiği halde koymadık?...

Binlerce yıldır hakim olduğumuz coğrafya üstünde işlene döğüle şekil ve mahiyet kazanmış medeniyetimizi bir mirasyedi pervâsızlığı ile harcarken, nasıl bir istikrarlı kıymetler sistemini çiğnediğimizin farkında dahî olmadan, varından yoğundan boşalmış nesiller yetiştirdik. Acaba arka arkaya gelen ‹gençlik› nelere, niçin kıyıldığının farkında mıdır?

Nasıl oluyor da asırların kültür ve san’at birikintisini hiç teraziye vurmadan mahkum etmiş bulunuyoruz?...



***



Bugün Türkiye Türklüğü’nün her karış toprağı bir serhaddir. Amma ülkesini mazgaldan gözleyerek müdâfaaya hazır olan uç beyleri de eksik değil...

Diline, îmânına, târihine, iftiharlarına yaylım ateşi açan vatansızlara karşı koyanlar de gene onlardır.

Uç beyleri, uç beyleri!... Şu bin yıllık vatan coğrafyasında sınır bekçiliği gözcüleriniz ferâgat ve celâdetle kollayıp püskürtmekte, memleketi nifak ve hıyanet tuzağına düşmekten korumaktadır.

Paraya pula, şâna şöhrete, mevkie gösterişe yan gözle dahî iltifat etmeyen siz kahraman gazîler, yiğit ve serdengeçti uç beyleri!... Taşlanıyorsunuz, yaralanıyorsunuz, amma gene de vicdan kal’alarının burçlarında pürsilâh düşman kovalamaktan geri kalmıyorsunuz. Ferâgat olmadan fâzîlet olmaz.

Serhad kal’alarından fırlayıp akınlara giden uç beylerinin kahramanlık devirleri geçti. Fakat bugün ilim ve îman kal’asının silahı ile vatanı içten dıştan gelen ve gelecek tehlikelere kendiniz bir kal’a olmuş bulunuyorsunuz.

Uç Beyleri! Kaleminiz en keskin silahınızdır. Artık serhadlerde kal’a kurmak devri geçti ise de sizin her biriniz birer kal’a olduğunuzu dost da düşmanda görmekte bulunuyor.

0 yorum:

Yorum Gönder