Osmanlı’da Şeyhülislam ve Şeyhülislamlık Kurumu

Osmanlı Devletin’de şeyhülislamlık kurumu dini, hukuki ve eğitim alanında en yüksek makamı temsil etmektedir. Şeyhülislamlık müessesesi Osmanlı devleti’nde resmi dini bir makam olarak birden bire ortaya çıkmış değildir. Osmanlı’dan önce ki İslam devletlerinde de böyle bir kurum mevcuttur fakat şeyhülislamlık kurumu tam manasıyla Osmanlı Devleti’nde kurumsallaşmıştır.



Şeyhülislamlık terkibi, başlangıçta fukaha (Fıkıh Alimleri) arasındaki ihtilaflı meseleleri çözüp halledebilen alimler için şeref ünvanı olarak kullanılmıştır. Hicri IV. ve Miladi X. asrın ikinci yarısında Horasan civarında ortaya çıkmıştır. Yaşlı ve bilge gibi anlamlara gelen “Şeyh” kelimesinin “İslam” kelimesine izafesiyle Şeyhülislamlık terkibi oluşmuştur.



Şeyhülislam, “ Vükela-yı devletten ve tarik-ı ilmi ricalden olup teşrifatta (protokol) Sadrazamdan sonra en yüksek makamda bulunur”du. Hatta bazı padişahların tutumundan dolayı şeyhülislamlar, vezir-i azamlardan daha üstün bir konumda olmuşlardır. Önceleri mütevazı olarak ortaya çıkan şeyhülislamlık kurumu bilhassa Zenbilli Ali Cemali Efendi (ö.1526), İbn-i Kemal (ö.1533) ve Ebussuud Efendi (ö.1574) zamanlarında şeyhülislamlık önem kazanarak ilmiye teşkilatının en yüksek makamı haline gelmiştir. Bununla beraber bu kurum fetva müessesesi sayesinde siyasi bakımdan ön plana çıkmıştır.



Osmanlı Devleti’de Şeyhülislamlığın ne zaman ortaya çıktığı, kurulduğu belli değildir. Yapılan araştırmalar neticesinde II. Murad döneminde böyle bir kurumun varlığına işaret edilebilir fakat diğer görevlerinden soyutlanmış bir makamın varlığına açıklık getiremiyoruz. Bununla beraber II.Murat devrinde ilk şeyhülislamın Molla Fenari olduğu kabul görmüştür. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in tedvin ettirdiği “Fatih Kanunnamesi”nde Şeyhülislam’ın “Ulemanın Reisi” olduğu sarih bir şekilde zikredilmektedir.



Osmanlı devletinde din asıl, devlet ise onun fer’i olarak görülmüştür. Dolayısıyla şeyhülislam görünüşte sadrazam ile aynı derecede sayılmış ise de manen ondan yüksektir. Bir isyan çıkması halinde şeyhülislamın, padişah aleyhine fetva verebileceği muhtemel olduğu için, özellikle idarenin zayıf zamanında kendisinden çekinilirdi. Şeyhülislam her ne kadar Divan-ı Hümayun’a (Bugüne göre bir nevi Bakanlar Kurulu) katılmasa da ihtiyaç halinde görüşlerine danışmak için divana davet edilirdi.



Osmanlı Devleti’nde şeyhülislamlar, padişah tarafından göreve atanırdı. Bu atamalarda sadrazamlarında büyük etkisi vardır. Fakat bazen de padişah kimseye danışmadan şeyhülislam ataması yapabilirdi. Özellikle Ebussuud Efendi döneminde şeyhülislamlık çoğunlukla Rumeli kazaskerlerine verilmekteydi.



Şeyhülislamların en önemli görevi fetva vermektir. Fetva, fıkıh bilgininin hüküm niteliği taşımaksızın dini herhangi bir konuda verdiği cevaplardır. Fetva’ya uyma gibi bir zorunluluk yoktur. Osmanlı Devleti’nde şeyhülislamlar fetvaları Hanefi alimlerin içtihadlarına göre verirlerdi. Fetvaları, özel ve genel olarak ikiye ayırabiliriz. Halktan kişilerin şer’i bir konu hakkındaki sorularının çözümü için verilen fetvalara “Özel fetvalar” denir. Genel fetvalar ise özelikle padişah ve sadrazamların istekleri üzerine hazırlanan fetvalardır. Bu fetvaların şeyhülislam tarafından imzalanması zorunluluğu vardı. Şeyhülislamın verdiği fetvalar daha çok ibadet, muamelat ve günlük hayata dair olmakla birlikte siyasi, idari ve kanunun şer’ileştirilmesi gibi fetvalarda verebilirlerdi. Bilhassa toprak ve vergi hukukuyla ilgili örfi kanunların şeyhülislamlar tarafından şeriata uygun hale getirildikleri biliyor. Ayrıca savaş ve barış gibi devleti doğrudan ilgilendiren önemli konularda da şeyhülislamdan fetva alınmıştır. Osmanlı devletinin hemen hemen bütün icraatlarının şer’i şerife uygunluğu şeyhülislamlar tarafından denetlenmiştir. Örneğin Zenbilli Ali Cemali Efendi, Yavuz Sultan Selim’in 150 hazine muhafızının katli konusunda ki emrine karşı çıkarak şer’i olarak suçu sabit olmadan kimsenin öldürülemeyeceğini söylemiş ve padişahı kararından vazgeçirmişti. Yine Zenbilli Ali Efendi, Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı ülkesindeki bütün Hıristiyanların Müslümanlaştırılması şeklindeki emrini reddetmiş ve kimsenin, dinini değiştirmeye zorlanamayacağını bildirmişti.



Ebussuud Efendi de Kanuni Sultan Süleymanın emriyle Ayasofya vakıflarına bağlı olan dükkanların kiralarının arttırılmasına karşı çıkarak, “Emr-i sultaniyle nameşru olan nesne meşru olmaz.” demiştir.



Şeyhülislamlar medresede ders vermek, öğrencileri teftiş etmek gibi görevleri de üstlenmiş bulunuyorlardı. Özelikle II. Beyazıd kendi adıyla yaptırmış olduğu medresede zamanın şeyhülislamı Zenbilli Ali Efendi’ye bu medresede öğrencilere ders verme şartı koşmuştu. Fakat şeyhülislamlar işlerinin yoğunluğu nedeniyle kendileri derse gelemezler, bunun yerine “Ders vekili” atarlardı. Şeyhülislamlar, kadı ve müderris atamalarının yanı sıra müderrislerin terfi işlemleri, kadıların görev sürelerinin uzatılması gibi görevleride vardı. Din hizmetlerini yürüten imam, müezzin ve vaiz gibi görevlilerin de tayin ve azilleri Şeyhülislam vasıtasıyla yapılmıştır.





Osmanlı Devleti’nde ulema devlet bürokrasisi içerisinde her zaman üstün bir yere sahip olmuştur. Bu üstünlüğünün bir sonucu olsa gerek ki askeri sınıf üyelerinin malları müsadere edilebildiği halde, ulemanın mal varlıklarına hiç dokunulmamıştır. Bununla birlikte Ulema sınıfına verilen ölüm cezası yok denecek kadar azdır.



Şeyhülislamların görevde kalma sürelerine dair bir kural yoktur. Osmanlı’da bu makamda en uzun süre görev yapan zat Ebussuud Efendidir. Görev süresi bazı kaynaklarda 30 bazılarında ise 28 yıl olarak zikredilir.



Şeyhülislamların en önemli gelir kaynağı, padişahın hazineden günlük olarak verdiği maaşlardır. Bunlar şeyhülislamın kişiliğine, prestijine, bilgisine ve zamana göre değişebiliyordu. Şeyhülislamın bir diğer gelir kaynağı da “bohça beha” adı verilen gelir kaynağıdır. Şeyhülislamların ilmi memuriyetlere atama yapmaları sırasında göreve atanan kişilerden almış oldukları tayinat bedelleridir. Bununla beraber Padişahların tahta çıktığında dağıttıkları cülus bahşişleri de şeyhülislamın gelir kaynağından biridir. Ayrıca azledilen şeyhülislamlara “Emeklilik parası” diyebileceğimiz bir miktar gelir de tahsis ediliyordu.



II. Mahmud (1808-1839) zamanında şeyhülislamlara hükümet dairesi tahsis edilmiştir. Haziran 1826’da Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla Yeniçeri Ağasının makamı olan Ağa kapısı (bugün Süleymaniye Camiinin arkadasında Müftülük olarak kullanılan bina) Şeyhülislamlığa verildi. Bundan önce şeyhülislamların özel bir dairesi yoktu. Kendi konaklarının selamlık dairesini ofis olarak kullanırlardı. İşlerini burada görürlerdi. Şeyhülislamın konağında Mektupçu, Kethüde, Telhisçi, Fetva emini, müsevvidler, mübeyyizler ve katipler çalışırlardı. Tanzimat döneminde Şeyhülislamlık içinde kendi işlerini gören meclisler kurularak bu kurum geniş bir bakanlık teşkilatına dönüşmüştür.



Resmi görevlerde şeyhülislamın danışmalığını reisülküttap yapıyordu. Razaman bayramının dördüncü günü ve Kurban bayramının beşinci günü sadrazam, şeyhülislam, ulema sınıfı ve yüksek rütbeli memurlar padişahın huzuruna çıkarlardı.



Hz.Muhammed (s.a.v) in doğum gününde Sultan Ahmed Camiinde mevlid-i şerif okunur. Bu törene şeyhülislam merasim elbiseleri ile katılırdı. Ayrıca şeyhülislamlar Haliç’te ki donanmasının hareketi sırasında düzenlenen törene, tuğ ve sancağı şerif çıkarma törenine, şehzadelerin doğumuna, sünnet düğünlerine, vefatlarına, padişah eşlerinin ve kızlarının cezane törenlerine ve elçilere verilen ziyafetlere katılırlardı.



Osmanlı Devletinin son şeyhülislamı Mehmed Nuri Efendi (1859-1927) TBMM’nin Osmanlı saltanatına son vermesiyle görevini tamamlamıştır. 3 Mart 1924’te Şer’iye ve Evkaf Vekaleti de kaldırılınca günümüzde de varlığını südüren Diyanet İşleri Başkanlığı ortaya çıkmıştır.





Kaynaklar:



UZUNÇARŞILI, İ.H, “Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı”, TTK, Ankara, 1988

TURAN, Osman, “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi” Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006

AKGÜNDÜZ, Murat, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislamlık”, İstanbul, 2002

YAKUT, Esra, “Şeyhülislamlık: Yenileşme Döneminde Devlet ve Din”, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2005

KAZICI, Ziya, “Osmanlı’da Eğitim-Öğretim”, Bilge Yayınları, İstanbuli 2004

Hoca Saadettin Efendi, “Tacü’t-Tevarih”, İstanbul 1280, 2/551

İHSANOĞLU, Ekmeleddin, “Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi” c.II, IRCICA, İstanbul, 1999

1 yorum:

Adsız 11 Ekim 2014 14:22  

Elinize sağlık.

Yorum Gönder