ŞEYH EDEBALİ 'NİN OSMAN GAZİ' YE NASİHATI



Oğul,
İnsan vardır, şafak vaktinde doğar,gün batarken ölürler!
Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir!
İki parlak güneşe aldanıp sonra da karda, ayazda kavrulup gitme!
Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin!
Ama; Bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen,
Sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfken ve benliğin bir olup aklını yener!
Daima sabırlı ol, sebatlı ve iradene sahip olasın.
Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil!
Her işin gereğini vaktinde yap!
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alynma!
Gördüğünü söyleme bildiğini bilme!
Sözünü unutma! Sözü söz olsun diye söyleme!
Ananı, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir!
Sevdiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin, itibar olmaz
Üç kişiye acı:
Cahiller arasyndaki alime,
Zenginken fakir düşene,
Hatırlı iken itbarını kaybedene!
Unutnma ki : Yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir!
Ulularla, düşmanlarını hor görme!
Düşmanını çoğaltma, düşmanlığın başını da sonunu da sen belirle!
Haklı olduğunda kavgadan korkma!
Bilesin ki: atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!

BAYRAK ŞİİRİ


Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü!..
Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım!
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı…
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim

Muhteşem Çanakkale Albümü

Osmanlı Devlet'i Bir İslam Devlet'i Degil miydi?



Üç kıtada hüküm sürmüş, İslam Dinine birçok hizmet ederek adını altın harflerle tarihe yazdırmış olan Şanlı Ecdadımızın devlet yönetimiyle alakalı çeşitli değerlendirilmelerde bulunulmuş ortaya ise çok çeşitli fikirler sürülmüştür.Bunlardan bazılarını sıralayacak olur isek; Tam Bir islam Devleti, Yarı İslam Devleti,Tam Türk devleti ...sıralamak mümkündür.Aslında öncelikle bu konuyu tartışmaya açmak öne sürülen iddiaları enine boyuna değerlendirip mutlak sonuca varmayı hedefliyoruz. Haydi şimdi sahne sizin...

Ermenileri Sevmek



Ermenileri sevmeli miyiz. Onlarla dost olmak mümkün müdür. Neden TÜrk Milleti Ermeniler hakında ön yargılı davranıyorlar ve bunun gibi binlerce soru çoğaltmak mümkündür.Ama insan birazcık düşününce kafamızı kaldırıp maziye şöyle bir bakınca Türk Milletine ne kadar hak verse azdır kanaatindeyim Düşünün siz düşmanla boğaz boğaz girmiş mücadele ederken geride bıraktığız annenizin babanızın gözlerinin dostum dediğiniz komşunuz Şeker yan tarafından oyulduğunu eşinizin bacınızın namusun kirletildiğini ondan sonra gelin yukarıda ki sorularıma cevap verin buna yürek dayanır mı kardeşlerim size soruyorum...?

TÜRK'ÜN BÜYÜK ZAFERİ

İster Türk, ister yabancı olsun, her milletin fertleri vatanları için canlarını vermeye hazırdır. Ancak bugüne kadar Türk Milleti gibi yurduna düşkün, vatanının bir karış toprağını bile düşmana vermeyecek kadar azimli ve iradeli bir toplum görülmemiştir. Bunun en büyük örneklerinden birisi de, Çanakkale Zaferi'dir. Bu zafer, bağımsızlığımızın kazanılmasında atılan büyük adımlardan biridir.
Gerek maddi, gerek manevi sıkıntılar neticesinde kazandığımız Çanakkale Zaferi'nin en büyük siyasi sebebi; İngiliz ve Fransızlar'ın, Almanya karşısında zor durumda kalan Rusya'ya, kapatılan boğazların açılmasıyla yardım edebilecek olmalarıydı. Sebep her ne olursa olsun, Türkler'in savaştan kaçmayacağını göstermek en büyük görevimiz olmuştu. Bunu bilmelerine rağmen direnmek ise, düşmanlarımızın ne derece inatçı olduğunu bize gösteriyordu.
Zaferin siyasi yönünden sıyrılıp diğer bir yönüne baktığımızda, görülen manzara hiç de iç açıcı değildi. Çünkü biz, vatanımızın küçük bir parçası olan Çanakkale'yi elimizde tutabilmek için, binlerce şehit vermiştik. Vatan, millet, bağımsızlık adına akıtılan kanlar ile sulanmış Çanakkalemiz, belki de bayrağımıza kırmızı rengin verilmesinin en büyük nedenlerindendi. Mithat Cemal bunu anlamış olacak ki, "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır." diyor. Çanakkale Zaferi uğruna ölen çoktu. Ancak onların arasında, savaş sırasında çarpıştığımız düşman askerleri de vardı. Onlar, şimdi bizim topraklarımızda yatıyorlardı. Her nekadar düşmanımız olsalar da, onlara sırt çevirmek Türk'e yakışmazdı.Türk Milleti'nin;

Yurdu yurt ki,
Uğrunda ölen oldu.
Toprağı toprak ki,
Kan ile yoğruldu.
İnsanı insan ki,
Savaştı, didindi, yoruldu.

DUR YOLCU


Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!…

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir!

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!...

Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!...

NECMETTİN HALİL ONAN

ŞANLI TARİHİMİZDE BİR ALTIN SAYFA


Çanakkale Zaferi... Şanlı tarihimizde bir altın devir...
Tarihin en kanlı savaşlarından biri olan ve yaklaşık dokuz ay süren bir amansız mücadelenin iman ve azimle kazanılmış zaferi...
Doğum tarihi 18 Mart 1915 olan bu büyük zafer kolay elde edilmedi. Bayrağımızın Çanakkale Kalesi'nde bir dalgalanışını görebilmek için yine pek çok şehit verildi, vatan yoluna canlar serildi.
Çanakkale Savaşları, büyük bir zaferin temeli, Türk tarihinin alın yazısını değiştiren bir kahramanlık destanıdır.
Birinci Dünya Savaşı'nda itilaf Devletleri'nin amacı, Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul'u ele geçirmek ve böylece ortakları Rusya'ya gerekli askeri yardımı gönderebilmekti. İşte bu yüzden İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin 18 Mart 1915 'te genel bir saldırıyla boğazı geçmesi tasarlandı. Ama bu, vatan için kanlarını son damlasına kadar vermeye hazır olan Mehmetçiklerimiz olduktan sonra kolay değildi.
18 Mart günü İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan donanma Boğaz'da gözüktü. Boğaz'ı geçme girişiminde bulundu. Fakat Yüzbaşı Hakkı Bey komutasındaki Nusrat Mayın Gemisi'nin 7-8 Mart gecesi Boğaza döşediği mayınlar planlarını alt üst etti.
Düşman gemilerinin pek çoğu bir yandan mayınlara çarpmaları, bir yandan da Türk topçularının isabetli atışlarıyla battı, diğerleri de harap bir hale geldi.
18 Mart saldırısı, Çanakkale Boğazı'nın karadan yardım görmedikçe geçilemeyeceğini çok kesin bir şekilde gösterdi.
Çanakkale Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin çarpıştığı on cepheden sadece biriydi fakat Türk bayrağının sonsuza dek bu vatan üzerinde dalgalanacağını göstermeye yetti.
Türk ordusu bu cephede toplu, mermili sayıca kendilerinin iki katı fakat yürekçe kendilerininkinin yarısına bile sahip olmayan düşmanı iman ve azimle yenmesini bilmiştir.
Çanakkale Savaşları yaklaşık dokuz ay sürdü. Savaşlar iki taraf için de büyük kayıplara sebep oldu. Türklerin kaybı ikiyüz elli bin, itilaf devlerinin de bir o kadardı.
Bu mücadelenin sonunda 250.000 Türk askerinin canına mal olan Çanakkale Zaferi elde edildi.
Çanakkale Zaferi, Mustafa Kemal'in " Size ben taarruz etmretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar gelebilir." emriyle bütünleşen Türk askerinin eseridir.
Çanakkale Zaferi, vatan ve bağımsızlık için atan kalplerde 1914 yılında başlayan bir yangının ferahlığıdır.
Çanakkale Zaferi, milli birlik ve beraberliğin, en büyük gücü bile nasıl devirdiğinin en güzel kanıtıdır.
Ve Çanakkale Zaferi, Türk milletinin en büyük gururudur.
Bu büyük zaferi anlatabilmek o kadar zor ki... kelimeler yetersiz, sayfalar az geliyor. Belki de bu kadar çok şey yazmaktansa, yazdığım ufacık bir şiirle bunu anlatabilmek daha kolay ve daha anlamlı. Çünkü bu zafer büyüktür, bu zafer gururumuzdur. Bu zafer şanlı tarihimizden bir altın sayfadır.
TARİHİMİZİN MEDAR-I İFTİHARI Donuk mavi gözlerini çevirdi Boğaz'a Gökyüzü kurşundu, bulutlar yağmur yüklü... Derin derin düşündü: Uğruna bu kadar can verilen bu vatan, Bundan sonra düşman eline mi kalacaktı?
Ertesi sabah... 18 Mart sabahı, düşmanın ölüm tarihi oldu. Mayınlar düşmünü fırsat vermedi. Deniz azdı, deniz köpürdü zaferimizden. Düşman gemileri bir bir serin sulara gömüldü.
Yükselen top sesleri muharebe için değil, Altın zaferimizi kutlamak içindi. Millit coşkulu, millet gözüyaşlı fakat sevinçten bu kez. Mehmetçik gösterdi ki gözü dönmüş düşmana; "Çanakkale asla geçilmez.

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

Bugün yaşadığımız dünyada bir çok ülke vardır. Farklı miktarlarda toprağı, üzerinde yaşayan, o ülkeye, devlete inanmış insanları... Hepsinin bir adı vardır, uzun, kısa... Hepsinin bir tarihi vardır, iyi kötü... Ama, hiçbirinin adı şanlı olamaz, Türk'ün adı kadar. Hiçbirinin, tarihi, uğruna yapılan savaşları, şehitleri, önderleri, tarih sayfalarına yazılmamıştır. Türk'ünkiler gibi altın harflerle.
Bir kez daha gösterdik dünyaya gücümüzü, korkusuzluğumuzu, sevgimizi, inancımızı... Verdiğimiz eşsiz Kurtuluş Mücadelesiyle, bir koca sayfa daha yazdık, şanlı tarihimize. İşte, bu sayfanın en önemli satırlarında yazar "Çanakkale Savaşları." Bu savaşlar, tarihin en kanlı ve en büyük savaşlarından olmuştur.
Kurtuluş Savaşında, Osmanlı Devletinin savaştığı on cepheden biri de; Çanakkale cephesiydi. İtilaf devletlerinin amacı; İstanbul'u ele geçirip, Rusya'ya yardım göndermek, Osmanlı topraklarını alarak, yeni sömürgeler elde etmekti. İtilaf devletlerinin boğazı geçmesiyle Çanakkale Savaşları başlıyordu. İlk Seddülbahir ve Kumkale tabyaları topa tutuldu. Düşman emindi. Kim dünyanın en üstün teknolojisine karşı koyabilirdi ki... Bu güvenin korkunç bir kabusa dönüşmesi geç olmadı. Düşman, kesin bir başarıya ulaşamıyor, üstün bir direnişle karşılaşıyordu. Bunun üzerine, karadan çıkarma yapmaya karar verildi. Fakat, bırakılan isaret şamandraları, Kabatepe'den alınıp çok sarp ve dik bir yer olan Arıburnuna taşındı. Böylece sabah Kabatepe yerine Arıburnuna çıkan düşman bozguna uğratıldı. Başında, büyük kumandan Mustafa Kemal'in bulunduğu Türk ordusu her gün yeni bir başarı elde ediyordu. Bir karış toprak verilmeyecek, Çanakkale asla geçilemeyecekti. Anadolu'nun bağrından kopup gelmiş, hepsi birer aslan olan Türk evlatları savaşıyordu bu topraklar için. Kanlı yaşlar döküyordu arkalarından anaları, bacıları, eşleri, çocukları, gencecik yavukluları. Hepsi yüreğine gömmüştü acısını. "Gidin" diyorlardı. "Ölün bu topraklar için, ama döndüğünüzde zafer şarkılarıyla gelin, acı haberle değil."
Kan ve barut kokuyordu cephede her yer. Savaş yapılmadığı vakit, ölümün sessizliği duyuluyordu top sesleri yerine. Ya, dualar okuyorlardı şehit arkadaşlarına, ya da bir köşede memleketlerini düşünüyorlarda, özlemle, sevenlerini... Sesi güzel bir er türkü çığırıyordu, yanık yanık. Ama hepsi tek yürekti, kalpleri tek bir şey için çarpıyordu; "vatanım" diye. Artık zafer zamanıydı, 18 Mart 1915, Çanakkale Deniz Zaferlerinin kazanıldığı gündü. Bir gece evvel Nusrat Mayın Gemisi'nin döktüğü mayınlara çarparak ağır kayıplar veren düşman, boğazın geçilemeyeceğini anladı. Zırhlar, tek tek, sessizce sulara gömüldü. Önce İnflexible, sonra Agamemnon, Lord Nelson ve dev Queen Elizabeth... Mustafa Kemal önderliğinde yapılan kara savaşları da zaferle sonuçlandı. Çanakkale Zaferleri, Mustafa Kemal'in; "Ben size taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum!", sözleriyle bütünleşen Türk askerlerinin eseridir. Kazanılan bu topraklarda, Türk evlatları yatıyor şimdi... İsmi, Mehmet, Hasan, Ali, George, Alex, Hanry...Gözü yaşlı sevenler bırakmışlardı, kilometrelerce uzaklarda.
Atatürk'ün, ölen düşman askerleri için, "Onlar bu topralarda savaştıktan sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır." sözü, belki de sevenlerine en güçlü teselliydi. Yüreği yaralı, ama başı dikti Türk anasının. Sorulduğunda, "Çanakkle de şehit verdim yiğidimi" diyorlardı mertçe gururla...
Çanakkale savaşlarının Türkler tarafından kazanılması tüm dünyada büyük yankılar uyandırdı. Bu savaş, teknolojinin, inanç karşısında yenik düştüğü savaştı... Türk milleti topraklarının bir karışını bile vermeyeceğini, asla esareti kabul etmeyeceğini, milli birlik beraberlik ve vatan sevgisinin, nasıl büyük güçleri ezdiğini dünyaya gösterdi. Kanla, şanla ve şerefle Türk ve dünya tarihine yeni bir gurur sayfası yazıldı.

"ÇANAKKALE GEÇİLMEZ" diyordu.

Muhteşem Süleymaniye


Süleymaniye Camii hakkında bilgi
Süleymaniye Camii İstanbul'da aynı isimdeki semtte yer alan, Mimar Sinan tarafından yapılmış olan şehrin en büyük ve görkemli camii. Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneği. 1557 yılında tamamlanan cami, o günden bu yana sayısız deprem geçirdi, ancak bir duvarında bile çatlak oluşmadı. Süsleme açısından sade, ama teknik açıdan zengin… Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edildi.
Süleymaniye Camii Mimar Sinan'ın kalfalık eserim dediği camii
Süleymaniye Camii İstanbul'da aynı isimdeki sMimar Sinan tarafından emtte yer alan, yapılmış olan şehrin en büyük ve görkemli camii.

İstanbul’un siluetini minareler ve kubbeler süsler. Dış ve iç estetiği, fevkalade muntazam, göz okşayıcı proporsiyonları seyredeni büyüler. Süleymaniye Camii bir mimari şaheserdir. 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunun her bakımdan gelişmiş ve ilerlemiş olduğu bir devirdir. 36 Osmanlı Sultanı arasında 47 yıl ile en uzun hüküm süreni Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bu büyük şöhretli Sultan, kendi adına yaptırtacağı camii Koca Mimar Sinan’a havale etmişti. Mimarlık dünyasının bir dehası olan Mimar Sinan, camii ve etrafını saran büyük kompleksi 1550- 1557 yılları arasında tamamlamıştır. Türk sanatının klasik döneminin kurucusu ve geliştireni Mimar Sinan, sanatının üstünlüğünü burada da ispat etmişti. Caminin avlusunun etrafını çevreleyen büyük komplekste okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkânlar bulunur. Süleymaniye’nin dış güzelliğini seyredebilmek için yapıdan uzakta olmak gerekir. Galata Kulesi’nden veya Haliç’in Galata kesiminden, bu imparatorluk eseri bütün haşmeti ile görülebilir. Dört minaresi olan caminin esas mekânını büyük bir kubbe örter. Caminin ana girişi etrafı revaklarla çevrili, ortasında şadırvanı olan iç avludandır. İç mimarideki açıklık, bütünlük, ölçülü bir süsleme buranın haşmetli etkisini güçlendirir. 53 metre yüksekliğinde 26.50 m. çapındaki Süleymaniye Camii Mimar Sinan'ın kalfalık eserim dediği camii
Süleymaniye Camii İstanbul'da aynı isimdeki sMimar Sinan tarafından emtte yer alan, yapılmış olan şehrin en büyük ve görkemli camii.

İstanbul’un siluetini minareler ve kubbeler süsler. Dış ve iç estetiği, fevkalade muntazam, göz okşayıcı proporsiyonları seyredeni büyüler. Süleymaniye Camii bir mimari şaheserdir. 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunun her bakımdan gelişmiş ve ilerlemiş olduğu bir devirdir. 36 Osmanlı Sultanı arasında 47 yıl ile en uzun hüküm süreni Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bu büyük şöhretli Sultan, kendi adına yaptırtacağı camii Koca Mimar Sinan’a havale etmişti. Mimarlık dünyasının bir dehası olan Mimar Sinan, camii ve etrafını saran büyük kompleksi 1550- 1557 yılları arasında tamamlamıştır. Türk sanatının klasik döneminin kurucusu ve geliştireni Mimar Sinan, sanatının üstünlüğünü burada da ispat etmişti. Caminin avlusunun etrafını çevreleyen büyük komplekste okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkânlar bulunur. Süleymaniye’nin dış güzelliğini seyredebilmek için yapıdan uzakta olmak gerekir. Galata Kulesi’nden veya Haliç’in Galata kesiminden, bu imparatorluk eseri bütün haşmeti ile görülebilir. Dört minaresi olan caminin esas mekânını büyük bir kubbe örter. Caminin ana girişi etrafı revaklarla çevrili, ortasında şadırvanı olan iç avludandır. İç mimarideki açıklık, bütünlük, ölçülü bir süsleme buranın haşmetli etkisini güçlendirir. 53 metre yüksekliğinde 26.50 m. çapındaki dört ayaktan oluşr.

medeniyetimizin çöküşü


Böyle bir başlık atmak bile inanın insana çok hazin geliyor ama maalesef asrımızda bu yozlaşma son haddine varmış durum da milletçe bu acı duruma karşı önlemler almalıyız.Gelenek ve Göreneklerimize daha bir sıkı bağlanmalıyız.İsterseniz öncelikle medeniyetimizin böyle bir duruma gelmesine neden olan sebepleri teşhis edelim ki Bu hızla yozlaşmaya karşı nasıl önlem alınmalı ve bunun yanında nasıl bir tedavi yöntemi uygulanmalı ki nihai başarıya ulaşıla bilsin.Aslında her vatandaşımızın bu meseleyi iki eliyle başına koyup inceden inceye düşünmeli gayret sarf etmelidir.Biz millet olarak bu hale gelmemizin en temel nedenlerin den biride bu olduğunu düşünüyorum.banene ne hali varsa görsün bana değmeyen yılan bin yaşasın gibi cümlelerle kulak ardı ederek şimdi kendimizi tanıyamaz hale geldik.Şu soruyu kendimize soralım?Acaba yeniden bir Seyyit Onbaşımız çıkar mı veya bir Yahya Kemal'imiz neden yok... Her şey insan la güzel degil mi mabetler onunla hoş degil mi....? Ve binlerce cevap veremeyeceğimiz sualler.İşte buradan sizlere bu konular hakkında fikirler beyan etmesi için tartışmaya açıyorum.</span&gt;

Tarihâne'ye Hoşgeldiniz!

Çok yakında hizmetinizdeyiz...