YENİÇERİ OCAĞI



1324 yılında kurulan Yeniçeri Ocağı 1658 yılından itibaren tüm önemini kaybetmiş ve bir ayaklanma yuvası haline gelmişti. Sürekli ayaklanan Yeniçeriler istemedikleri padişahları ve devlet adamlarını indiriyor, hatta öldürüyorlardı.

Askerlere yakışmayan davranışlar içine giren sarhoş Yeniçeriler, zaman zaman halkın canına ve malına zarar vermeye başlamıştır. Bu nedenle de halkın nefretini kazanmışlardı. O dönemlerde çok değer verilen ilmiye sınıfına yaptıkları hakaretler, halk ile ilmiye sınıfının, Yeniçerilere karşı, cephe almalarına sebep olmuştu.

Sultan II. Mahmud Yeniçeri ocağına karşı birtakım tedbirler almaya başladı. Yeniçerilerin, Avrupa orduları gibi eğitilmeleri gerektiğini düşünüyordu, bu amaçla "eşkinci" adlı yeni bir askeri örgüt kurulmasını emretti. Bu yeni eğitimi istemeyen Yeniçeriler, At meydanında toplanarak gösteri yaparak ayaklandılar. Babıali’ye saldırarak altı bin kese para aldılar.

Sadrazam Selim Paşa, vezirleri, din adamlarını, humbaracı, lağımcı, topçu ve donanma mürettebatını topladı; sancağı çıkartarak ocakla savaşılacağını bildirdi. Devlet memurları İstanbul sokaklarında dolaşarak halkı sancak altında toplamaya başladı. Bunun üzerine Yeniçeri tellaları, ocakseverleri ayaklanmaları için uyardı. Hazırlıklarını tamamlayan sadrazam, Sultan Ahmed Camii’ni karargah yaparak halka silah dağıttı. Beyazıt ve Divanyolu’nu tutan yeniçeriler, çarpışma başlayınca At meydanına çekildiler ve kapıyı kapattılar. Sadrazam Selim Paşa meydan kışlasını çevirerek top ateşine tutturdu. Ateş sonucunda meydan kapısının bir kanadı kırıldı. Kapının öbür kanadını da kıran halk Yeniçerilerin üzerine saldırdı. Yeniçeriler kışla ve tekkeye sığındılar. Top ateşi sonrasında kışla birkaç saatte, içindeki yeniçerilerle birlikte yakılıp yıkıldı.

Ele geçirilen elebaşları sadrazam tarafından yargılanarak boğduruldu ve cesetleri Sultanahmed Meydanı’ndaki Çınaraltı’na gömüldü. bu olayların sonucunda 6.000 kişi öldürüldü, 20.000 kişi de sürgüne gönderildi. II. Mahmud daha sonra Yeniçeri Ocağı’nın kaldırıldığını, bir fermanla halka bildirdi.
Yeniçeri Ocağı


[23.06.2003] [Bilgiler]

Sultan Murad-ı Hüdavendigâr'ın zamanından itibaren, Osmanlı Devleti'nin feth ettiği topraklarda yaşayan Hıristiyan ailelerinden, 7-10 yaşlarında çocuklar seçilmeye başlandı. Ocak teşkilâtı kısa sürede mükemmel bir şekilde sistemleştirildi. Devşirme kanunu çıkarıldı. Devşirme memurları, 40 hanede bir oğlan hesabı üzere, yeniçeri namzedi çocukları seçerlerdi. Bu seçimde şunlar alınmazdı:

* Anası-babası ölmüşse; terbiyesi noksan olacağından,
* Köy sığırtmacının oğlu; aç gözlü ve ahlâksız olabilirdi,
* Tek oğlu olanın çocuğu; şımarık olacağından,
* Kel, fodul ve köse olanlar; alay edilebilir diye,
* Sanat sahibi olanlar; zahmete alışamaz endişesiyle,
* Türkçe bilenler; açılmış ve söz dinlemez düşüncesiyle,
* Çok uzun olanlar; ahmak olabilir endişesiyle,
* Kısa olanlar; fitne çıkarabilirler düşüncesiyle.

Asil, soylu, sıhhatli, gürbüz ve mütenasip vücutlu çocuklar devşirilirlerdi. Bunlar, guruplar halinde hükümet merkezine sevk olunurlardı. Derhal sünnet edilirler, 2-3 gün istirahatten sonra kelime-i şehâdet getirip Müslüman olurlardı.

Yeniçeri Ağası'nın teftişinden geçen çocukların yakışıklı olanları saray ve en gürbüzleri Bostancı ocağı için ayrılır, diğerleri Anadolu ve Rumeli'deki aileler yanına geçici bir süre için bırakılırlardı. Burada bir taraftan ziraâtle uğraşarak üretime katkıda bulunur, bir yandan da Türkçe'yi, Türk-İslâm âdet ve geleneklerini öğrenirlerdi. 3-5 yıl sonra merkeze getirilirlerdi. Acemi ocağı kışlasında 7-8 sene eğitim ve tâlim gören ve çeşitli yerlerde çalışan neferler ilimce yetişip vücutça gelişirlerdi. Zamanı geldiğinde yeniçeri ocağına kabul edilirlerdi. Artık onlar padişaha itaatten, İslâm'a kuvvet vermekten başka bir şey düşünmezlerdi. Dünyada, piyade birliklerinin ve düzenli orduların ilk numûnesi idiler.Bunlar 1826 yılına kadar 3 kıtaya meydan okudu. Batıda Belgrad'a, Budin'e, Tımeşvar'a, Uyvar'a, Viyana'ya; doğuda Bağdat'a, Revan'a, Tebriz'e, Karabağ'a; kuzeyde Bender'e, Hotin'e, Polonya ovalarına; sonra Sina çöllerine, Rusya bozkırlarına, Şam'a, Haleb'e, Kahire'ye yürüdüler. Bazan 5 ay, bazan 1.5 yıl süren bu akınlar Türk tarihine altın zaferler kazandırdı.

0 yorum:

Yorum Gönder